yargısız, hükümsüz kalmak durumunda olmamızın gereği;
kimin ne tür bir cehennem ateşiyle tutuşarak evrildiğini bilemeyişimizin gerçekliğinden...
böylelikle koyduğumuz yargının esasen bir karşılığı hiçbir zaman olamayacaktır...
onun yaptığı hep onun mesuliyetinde kalacaktır...
.
hükümsüz kalmayı başarabildiğimiz an, kendi gerçekliğimize daha da yakınlaşırız...
kendimize dürüst olabildikçe ve kalabildikçe ise kendi gerçekliğimizi inşaa ediyor oluruz...
.
ateşe vermeden, soğukkanlılıkla, kırmadan ve kırılmadan alanı terk edebilmenin ve hükmü sisteme bırakmanın getirisi, "sen"in yükselişine hizmet eder...
.
ne kadar az müdahele, o kadar çok yükseliş...
.
"o da öyle bir insan" diyip geçtiğimiz veya bir şekilde geçebildiklerimizi bize ait olmayan gerçekliklerde bırakabilmek, kalbinin doğru yolunda olduğunun göstergesidir... kendi hayat dinamiğinin direksiyonunda oturuyorsundur... ve hatta radyonda hiç cızırtı yoktur..
.
öyle ki cehenemme aşkla giren, yanmazmış...
.
yolculuğunda sana açılacak olan kapıları bekleyen, kapıları aralayan elçiler ve kapıları ardına kadar açan sen,
.
geçip giden bir tek sen...
.
işte orada,
sana kavuşmak isteyen sen,
senle,
hep varolan ışığın olan özünle kavuşur...
.
.
.
.
hep sevgiyle,
id
コメント