Ne doğru ve yerinde bir ayrılıktı onların arasındaki.. Ne imkanlı ne imkansızdı.
“İyileşmek için böldük ışıkları” dedi Gündüz. Hatırlamıyor musun? “Birimiz uyanıkken, diğerimiz uyuyabilsin diye”.
“Benim sana olan ihtiyacımdan doğdun sen… Işığına ihtiyacımdan. Kızıyorum kendime ara sıra… Bencillik etmeyip, kalabilseydim karanlıklarımla… Korkularımla yüzleşebilseydim.” dedi Gece.
Gündüz düşünceliydi. Gecenin bencillik yansımasından öğrenmesi, hatta alması ve kabul etmesi gereken şeyler vardı. Belki de bencil olan ta kendisiydi… Yoksa ne diye bunları duyuyor olsundu?
“Bende bencillik ettim. Kendimden saklandım. Aydınlığımın içinde kör bir nokta aradım…” dedi Gündüz.
Etraflarını saran ağaçların akışları, evrenin tüm ahengine uyumlu bir döngüyle ilerliyordu…
Güneş ışığının inadı sayesinde, dünyada yaşayan tüm canlılar kainatı gözlemleyebilecek aydınlığa sahip… Olmaklıkla, içimizdeki karanlığı aydınlatabilmemiz için her gün doğmaktan vazgeçmeyen güneş gibi özümüzü parlatmamız gerekir.
Özümüzü parlatmanın en iyi yolu benliğimizi hissetmemizde gizlidir. Nedir bu dönüp dolaşıp geldiğimiz öz benlik? Dönence hallerinde sabit tutmaya çalıştığımız benlik duygumuzun altına süpürülmüş özümüzün saklandığı yer neresi?
Olmayanı aradıkça bulamadığın, arayış yolunda bulmaya çalıştıkça olanlarla yetindiğin yaşam döngüsünde; geceyle gündüzün secdesinde…
Seslen iç alemine;
“Hey, sesimi duyan var mı?”
Sonra tekrar et…
“Kalbim uyan
Zihnim inan
Ruhum sev
Nefsim hükümsüz kal
İçimdeki çocuk, sabret…
Gözlerim bakış açıma şükürü uyumla,
Bedenim şu anda var ol
Ben …………….(ismini söyle) öylelikle öz benliğime kavuştum.”
Hep Sevgiyle,
İD
Comments