top of page
Ara

“Too good to be true” sendromu

Yazarın fotoğrafı: ipek demirkanipek demirkan


Eğer hayatın içinde yaşadığımız bir an gerçek olamayacak kadar güzel hissettirirse; genellikle arkasında, yaşanılan an ve koşullara uygun şekilde genişleme ihtimali yüksek olan bir korku barındırıyor/gizliyor olabilir. Bu giz, en iyi versiyonumuzu yaşadığımız bir dönemin ertesinde, maruz kalmış ya da kendimizi bir şekilde maruz bıraktığımız herhangi bir aksaklık/konu veya duygu durumu olarak gerçekliğimize düşebilir. Hızlı bir şekilde oluşmuş olan ve “iyi hissettiren” gerçekliğin yıkıldığını ya da eskisi gibi hissettirmiyor oluşunu deneyimleyebiliriz. Bu tür anlar kendi ördüğümüz bir kulenin yıkılış anına benzer şekilde hayatlarımızda sil baştan etkiler yaratabilir.


“Çok gülen, çok ağlar” örneği gibi öğretilmiş / dayatılmış zihin karmaşası yaratacak bir bilinç zincirinin sonucu olarak insanın; en hızlı ve etkili şekilde kendi kendini kısıtlayabileceğini gözlemleyebiliyoruz. Kendine neşeyi, keyfi yakıştıramayan, “ölçü” denilen kısıtlı bir çerçevenin içine sokuşturulmuş ve bir tek kendimizin görebildiği fotoğraflarımız: donuk, keyifsiz ya da ciddi… sürdürülebilir ve daimi bir mutluluk hali için benzinimiz genellikle son çeyrekte...


Mümkün olamayacak kadar güzel şeyler yaşamıyor değiliz… Yani bazı şeyleri mümkün kılabildiğimizin farkındayız… Sadece, bu anları sürdürülebilir kılma becerisinin önündeki engellerden ilk sıralarda bulunan şeyin kendi zihinlerimiz olduğu gerçeği, baya baya acımasız… Aynı çok uzun ayrılıkları konu alan televizyon programlarında kavuşma anı öncesi sahneye basılan sis gibi, zihin, daha net ve detaylı görmek istediğimiz ve iyi hissettiğimiz gerçekliklerimizi bir anda griye boyayabilme kabiliyetinde…


Bu gerçek, oyunu çok daha zorlaştırırken, sonuçta bir şekilde kazanılacak olan havucun cazibesini de bir yandan arttırabiliyor oluyor… Çok istediğimiz bir şeyi elde ettiğimizde yabancılık çekmiyor oluşumuz belki de bu yüzden… İşte burada devreye giren ruhumuz, kendisinin esas kazanımını biliyor, zaten kendini bizlerden çok daha iyi tanıyor ve sesini bize duyuruyor… Henüz değil… Bir de bunu denesen? Her şey bitti sanıyorsun oysa ki yeni başlıyor… Eğer bir son varsa, başlangıçta vardır… Bu kapının ardında keşfedilmeyi bekleyen yeni bir alan var...


Kazanımlardan ve kayıplardan oluşan hayat oyunumuzun skor tahtasını tutmayı bırakmayı deneyerek eğitebileceğimiz bir düşünce sistemimiz var. Ve biz bu sistemi, yaşadığımız her nasıl bir illüzyon olursa olsun, pozitif çıkarımlara odaklayabiliriz. İç sesimizi bir süre zihnimizi eğitmeye adayarak, kendi kendimizi sabote etme hallerimizden çıkarabiliriz.


Bir çok düğümünü çözmüş olduğunuz halatınızın, deneyim sonucu farklı bir bakış açısı kazanarak o zamana kadar fark edemediğiniz bir noktasına kafamızı çevirdiğimizde, daha bir/ bir çok düğümünün var olduğu bilgisiyle karşılaşmak, bize hayatın öğretilerinin sonsuzluğu daimi bir şekilde kanıtlıyor…


Mucizeleri deneyimlemekten alıkoyan gölgelerimiz temizlenmedikçe duru görü niteliği taşıyan gerçek isteklerimizin tezahürünü oluşturmak gecikiyor… Her şeyin bizlerin algıları dışında bir zamanlama sistemine dahil olduğunu kabul ederek, kendi önümüzdeki engelin bir tek kendimiz olduğu sorumluluğunu gerçek anlamda devralarak, dönüşümü kucaklayabiliriz.


Korkunun “boş” bir silah olduğunu, her ne ise o korkunun içinden geçerek kendi özgün halimize daha çok yaklaştığımızı ve her şeyin olabilecek en mükemmellikte bizler için var olduğu düşüncesiyle sarılalım... olduğumuz ana ve koşullara.


Daha iyisi nasıl olur diye sormaktan ve bunun için her gün bir şey yapabiliyor olmaktan ve bu şansa hala sahip olabilmemizin gücünü unutmayalım...


Her şey her zaman mükemmel değil fakat çoğu zaman her şey zaten her şey değil...

Hep Sevgiyle,

id

27 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

kadem

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page